Mercedes, Mon Amour!

Baştan belirtmeliyim ki "Aşkım!" diye hitap ettiğimiz şey bir hanım değil Mercedes-Benz'in 350 SE modeli. Bunu ben söylemiyorum. O kadar araba delisi olmadık çok şükür. Olmak niyetinde de değilim. Not: Yazı film ve kitap hakkında ağır spoiler içerir.

 Bu sabah Sarı Mercedes filmini tekrar izledim. Türk-Alman-Fransız yapımı film 1992 yılında gösterime girdi. Türkiye'de "Sarı Mercedes", Avrupa'da "Mercedes Mon Amour" ismiyle gösterildi. Yönetmen Tunç Okan'ın 3. ve son filmi olan Sarı Mercedes Adalet Ağaoğlu'nun "Fikrimin İnce Gülü" kitabının bir uyarlamasıdır. Buradan sonra söyleyeceklerim ağırlıklı olarak kitap üzerinden yapılan yorumdur. Ben filmi ilk izleyişimden önce kitabı okumuştum. Filmde olmayan bazı şeyler çoğu repliğin anlaşılmasını güçleştiriyor.Misal Filmde Bayram "Ben senin Pazartesi ya da Cuma arabası olmadığını biliyordum." der. Bunu demesinin sebebi kitapta anlatılır ama filmde yoktur. Kitapta arabanın sol arka stop farı kırılınca Bayram "sen Cuma arabası mısın Balkız?" der. Sonra da derki: "Biz Türkler fabrikada Pazartesileri ilk iş günü olduğu için gönülsüz çalışırız, Cuma günleri ise namaza yetişmek için acele acele çalışırız. Bu yüzden Pazartesi ve Cuma üretilen araba alınmaz." der. 

Bu filmden/kitaptan iki farklı ders alınabilir. İlki filmi dümdüz izlerseniz sadece trafik kurallarına uymanın önemini kavrarsınız. İkinci ders ise filmdeki ana mesajı yakalayıp, Bayram karakteri üzerinden ve onun iç dünyası ile çıkarılacak derstir. Bayram köyünden Ankara'ya çalışmak için kaçmış birisi. Tek amacı çalışıp çok para kazanmak ve sevdiği Kezban'la evlenmektir. Ankara'da taksicilik yapar, sanayide çalışır, bir kaza sonucu vücudu yanar ve tüm biriktirdiği parası tedavi masraflarına gider. Para biriktirmek için tüm harcamalarını kısar. Kezban Ankara'ya gelince para harcamamak için ona bir simit dahi almaz. Daha sonra Almanya'ya gitmeyi kafasına koyar. Bunu çeşitli katakulli ile başarırda. BMW'de çöpçülük yapmaktadır ve 3 yılda biriktirdiği parası ile bir Mercedes alır. Artık Mercedes onun her şeyidir. Mercedes'i olduğu için çöpçü Bayram'dan, Bayram Bey'liğe terfi etmiştir kendince. Köyüne dönünce köyün gurur kaynağı olacaktır. Mercedes burada maddeye bağlılık, yükselme aracı olarak bir metafordur aslında. Bireyin kendini kabul ettirmesinin bir aracıdır. Diğer yandan onun o madde olmadan bir hiç olduğunu gösterir. Bayram sadece Mercedes'i olduğu için var. O olmasaydı sadece bir çöpçü olacaktı. Bu yol hikayesinde Bayram'ı varlığının kaynağıyla olan ilişkisini görüyoruz. Onun zarar görmemesi için yaptığı çirkeflikler, kavgacılığı yanı sıra arabası sayesinde daima haklı ve yukarıda görmesi kendini aslında hiçliğini pekiştirir. Bir kadını arabası için onunla sevişeceğini düşünmesi buna bir örnek. Tüm yol boyunca arabasının başına gelmeyen kalmaz. Bir kaç kez kaza tehlikesi atlatır, dayak yer, kirlenir, yıldızı çalınır, çizilir, göçer. Hepsinden sonra Bayram'ın yüzünde çektiği acı, hüzün görülür. Arabası tek varlığı, gurur kaynağı, bunu göstermekten çekinmez. Bursa'ya geldiğinde bir restoranın önüne çeker ve yemek söyler. Daha sonra karşı masada yemeklerini yemekte olan yaşlı adamlara dönüp: "Kusura bakmayın yer yoktu benim Mercedes'ide sizin önünüze çektim." der. Bunu söylemesinin sebebi mahcup hissetmesi değil Mercedes'in kendisine ait olduğunu vurgulamak istemesidir. Sahnenin devamında adamlar Bayram'ın söylediklerini umursamaz biçimde yemeklerine devam ederler. Dönüp arabaya bakmazlar bile. Aracın takla attığı yerden sonra bir benzinciye girer. Benzinlikteki adam arabanın hasarını gösterip biraz hırpalanmış araban der. Bayram'da öyle ama hala çalışıyor araba diyerek arabasının onun için gurur kaynağı olduğunu göstermeye devam eder.

Film bittiğinde insan kendisine sormadan edemiyor-her insan sormalı bunu kendine- "Ben ünvanım, işgal ettiğim makam, mal varlığım, bünyesinde bulunduğum kurum olmadan bir birey miyim? Bir değerim var mı?" To be, or not to be. Thats is the question.

Yorumlar

Popüler Yayınlar