Birkaç Şey Üzerine Bir Yazı Daha

-"Aşk/sevgi bilgiden doğar. Ne kadar derin bilirsek o kadar severiz." diyor Leonardo Da Vinci. Tabii bizim halkımız tarafında bu laf Mevlana'ya atfedilmiş hemen facebook denen çöplükte. Her neyse konumuz bu değil. "Sevgi bilgiden doğar." sözünü duyduğumda aklıma bizdeki versiyonu geldi "Tanısan sende seversin." En basit şekilde bir yiyeceği tatmadan tadını bilemez, tadını bilmeden sevip sevemeyeceğinize karar veremezsiniz. Kişiler içinde bu geçerlidir. Karşınızdaki kişinin hobilerini, görüşlerini, ilgi alanlarını, duygularını, yaşamını öğrenerek ona daha çok sempati besleyebilir, ona hayran olabilir, aşık olabilirsiniz. Veya nefret edersiniz. Tabii ilk buluşmada karşınızdakinin üzerine bir şerit soruyu makineli tüfekle boşaltmayın. Yavaş yavaş tanımak daha iyidir.

-Sanatçı ne kadar özgün olabilir? Eser ne kadar özgün olursa olsun sanatçının incelediği eserlerden, etkilendiği diğer sanatçılardan, akımlardan, sanatçının yaşamından bir parça içinde bulunur. Bunun istisnası akımların yaratıcısı olan sanatçılardır. Cengiz Aytmatov'dan örnek verirsek kitaplarında mutlaka bir ww2 dönemine ve Stalin'e gönderme, Sovyetlerin olumsuz yönlerinin vurgulanması, bir yasak aşk ve karakter ve bir nesne ya da hayvan ile arasındaki bağ mevcut. İlk 3 öğenin sebebi babasının kurşuna dizilerek öldürülmesidir. Yasak aşk mevzusuna gelirsek artık onu da Orhan Veli'nin dediği gibi "Edebiyat tarihçisi bulsun.". Başka bir örnek olarak Ferhan Şensoy gösterilebilir. Türk tiyatrosu için alışılmışın dışında ürünler veren Şensoy'un eserlerinde Fransa'da aldığı eğitimin, Muhsin Ertuğrul'un, Bertold Brecht'in, Pierre Henri Cami'nin etkisi vardır.

-Bazı insanlar kendilerini izlemeyi sevmezler. Televizyona çıktıklarında, birisi onu kamera ile çektiğinde daha sonra izlemekte güçlük çeker. Bir nevi utanır. Garip bir his ortaya çıkar. Dün gecede aynısını yaşadım. Kitap yayınından sonra yayın kaydına şöyle bir göz gezdirmek istedim ama sadece bir kaç saniye izleyebildim. İzleyenler güzeldi dediler. Annem de konuşurken çok ııııı'lıyorsun dedi. Sorun yok yani.

-Okan Bayülgen'in bir programında Türkiye'de ufo vakaları tartışılıyordu. Konuk olarak iki emekli hava subayı vardı ve uçuş sırasında karşılaştıkları şeylerden bahsediyorlardı. Subay konuşması sırasında peyk kelimesini kullandı. O anda Bayülgen sözünü kesti ve peyk kelimesini duymayalı çok olmuştu ne kadar güzel dedi. Bu bana çok garip gelmişti. Yılar sonra drahoma kelimesini duyduğumda ise ne demek istediğini anladım. Duyduğumda içimi garip bir his kapladı. Yıllardır görmediğin birini görmüş gibi oluyorsun. Bazen uzun süre gitmediğin bir yere gidersin ve önce sana yabancı gelmeye başlar, sonra anılarla birlikte orası sana aitmiş gibi hissedersin. Bazen bir defter, bir oyuncak, bir koku bu etkiye yaratabilir.

-İnsanlarda körelirler. Lamarck evrim teorisini hepimiz okulda gördük. Teoriye göre kullanılan organlar gelişir, kullanılmayan organlar körelir. Bilgide böyledir. Kullanmazsak unutulmaya mahkum. Aslında tamamen unutmuyoruz. Tekrar kullanıp bileylememiz gerek. Lamarck teorisini bu yazıyı yazarken hatırladım mesela. Lisede kodlama eğitimi ve grafik tasarım eğitimi aldım ama kullanmadığımdan çok az şey hatırlıyorum. Birisi benden bir şey istese yapamam ama bir arkadaşım yaparken ona birçok püf noktası ve program özelliğini rahatça gösteriyorum. Osmanlıca'da aynı şekilde. Okuma yapmazsanız bir süre sonra matbu bile okuyamaz hale gelirsiniz. Sonuç olarak gelişmek istediğimiz konularda bolca tekrar yapmalı bıçağımızı keskin tutmalıyız. 

-Gazap üzümleri herkesin okuması gereken müthiş bir kitap. Ortakçı olarak tabir edilen çiftçi bir ailenin 1929 ekonomik buhranı sırasında yaşadıkları muhteşem bir şekilde aktarılmış. Kitap vatandaşı olduğunuz ülke içinde bile nasıl dışlanabileceğinizi, istenmeyen adam olacağınızı, ötekileştirilebileceğinizi, kötü muamele görecebileceğinizi gözler önüne seriyor.

Bu yazıda burada sona erdi. Belli mi olur belki bir seriye dönüşür bu yazılar.

Yorumlar

Popüler Yayınlar