Gece Yolculuğu

Dün gece youtube'da tesadüfen bir filme rastladım. 1987 yapımı, Ömer Kavur'un Gece Yolculuğu filmi. Başrollerde Aytaç Arman ve Macit Koper'i görüyoruz. Bir yönetmen ve bir senarist iki arkadaşın çekecekleri film için mekan aramak üzere Ayvalık'a gitmesiyle başlıyor hikaye. Yönetmen Ali'yi (Aytaç Arman) bir yaratım sancısı içerisinde görüyoruz. Mekan aramaları sırasında terk edilmiş bir kasabaya gelirler. Bu kasaba yakın zamanda haberlerde gördüğümüz Lozan Mübadillerinin Yunanistan'a giderken ayrıldıkları ve bugün sadece duvarlardan ibaret olan, sakinlerinin torunlarının gelip ziyaret ettiği kasaba. Ali ve Yavuz çekim için burayı beğenirler fakat Ali'nin başka bir planı vardır. Ali İstanbul'a dönmez ve çatısı sağlam tek bina olan küçük kiliseye yerleşerek yazmaya başlar.
Buradan sonrası bir nevi kendisiyle iç hesaplaşması. Film birçok sahnede fazlasıyla etkiledi ve beni bir iç hesaplaşmaya sürükledi. Birçok kişi filmi beğenmemiş ve Anayurt oteli ile mukayese etmiş. Filmin anlaşılması zor fakat benzer süreçlerden geçtiyseniz taşlar daha kolay yerine oturuyor. Niçin üretemediğimi bu film ile buldum. Son iki haftadır tanrıdan bir işaret istiyordum ve işaretin bu film olduğuna inanıyorum. İnsan bazen kalabalıklar içinde daha yanlızdır diyor. Zihnimizle baş başa kaldığımızda ise bir ordu doluşuyor olduğumuz yere. Bazıları artık yaşamayan, bazılarıysa yıllardır görmediklerimizden ya da saklandıklarımızdan oluşan bir ordu. Günlerdir aklımda. Sadece bir masa, daktilo ve uzanacak bir yerden oluşan bir atölye istiyordum. Ali ise bunu kilise içersinde birebir kuruyor. Bir şey üretemiyorum. Çanakkale'de sürekli burada geçiciyim İstanbul'da evimde yazarım diyorum. İstanbul'da ise nasıl olsa Çanakkale'ye gideceğim orada başlarım diyorum. İki şehirede ait hissetmiyorum. Tekne ve atölye fikrine işte bu yüzden sarılıyorum. İkiside ait hissedeceğim yerler. Ben bu tekneye aitim. İstanbul, İzmir, Antalya, Cezayir kıyıları, İtalya, Rodos, Malta... sabah hangisinde uyanırsam uyanayım kafamı koyacağım yastık, yemeğimi pişireceğim ocak aynı olacak. Ofiste masam olsun üstünde yazacağım yeter. Sadece yazmaya ayrılmış üstü boş bir masa... Diğer yandan bunların hepsi bir bahane. Yazacağım masa, kağıt, kalem hep var. İstanbul'da da Çanakkale'de de ama bende yazmaya başlayacak yürek yok.

Yorumlar

Popüler Yayınlar